Acımasız savaşlarda, neredeyse yarım dünya Yol adımladım, yerlerde süründüm taburla, Bu hizmetlerin karşılığında geriye Sıhhiye kademesiyle gönderildim. Götürüp bıraktılar ata ocağıma, - Ta eve kadar o kamyonla. Durdum, dilim tutuldu - çatımdaki duman Bir başka tütüyordu. Pencereler sanki göz göze gelmekten korkuyordu. Evin hanımı - askerin dönüşüne hoşnut değil - Bırakmadı kendini hıçkırıklarla kudretli göğsüme, Ellerini çırptı hayıflanarak - ve süzüldü içeriye. Zincirinde köpekler har har havladı. Sundurmaya doğru iki adım attım, Ayağım otlarda tanımadığı bir şeye takıldı, Kapıyı çektim - dizlerimin bağı çözüldü. Masanın öte yanında, benim yerimde oturuyordu, Evin selamsız sabahsız yeni sahibi. Üstünde örgü kazağı, yanında evin sahibesi, - Demek bundanmış dedim - köpeklerin havlaması. Bu demekti ki, ben ateşlerin altında Koştururken, bilmezken bir lahza bahtı, O evimdeki tüm eşyaların yerini değiştirmiş Ve hepsini bildiği gibi duvara asmıştı. Tanrı’nın, Savaş Tanrı’sının tam altındaydık, Topçu birliği bizi koruyordu, Ama ölümcül yarayı sırtımdan aldım - İhanet olup kalbime saplandı. Zorladım kendimi - büktüm belimi, Çağırdım yardıma irade gücünü: "Darılmayın, yoldaşlar, darılmayın - Kazaen çaldım el kapısını". Sulh-ü muhabbet üstünüzde, ekmek masanızda, Dirlik düzen yuvanızda olsun... Adamsa bana cevap bile vermedi, Esasen, öyle de olması gerekti. Boyanmamış parkeler sallandı, Eskisi gibi çarpmadım kapıları, - Ben giderken tek pencereler açıldı, Ardımdan onlar suçlu suçlu baka kaldı.
© Hüseyin Avni Dağlı. Çeviri, 2013