Ev pek bir sessiz, Karanlığa gömülmüş, Yedi bucaktan Esen gözükara rüzgarlar, Bütün camlardan Kuytu köşelere dek ulaşırken, Kapılardan esenlerse - Geri mi dönerler? Ah, yoruldum ben, yoruldum, - daha atların koşu takımı çıkacak Hey, canlı biri var mı, çıkın, yardım edin! Kimse yok, - geçitte bir gölge görünüp kayboldu, Akbaba alçalıp daireler çiziyor. Eve giriyorsun Sanki meyhaneye girer gibi, Arkadaşlık, dostluk dersen... - Üç kişiden biri düşman. Yüz vermiyorlar hiç, Davetsiz misafir! Kıyıda köşede kalanlar - Onlar bile başlarını çeviriyor. Belli belirsiz, garip bir konuşma başladı, Biri bir şarkı sayıkladı, gitarı tırmaladı, Küçük bir nöbet geçirerek - aptal ve hırsız - Gizlice bana masa örtüsünün altından bıçak gösterdi. "Kim cevap verecek bana - Ne biçim bir ev bu, Neden karanlıkta, Veba barakaları gibi, Lambanın ışığı sönmüş, Havasız... Ya da sizin evde Yaşanmıyor mu artık? Kapılarınız ardına kadar açık, gönülleriniz kapalı. Kim buranın sahibi? - Şarap verse ya". Bana cevap olarak:"Anlaşılan uzun zamandır yoldasın - İnsanlarını unutmuşsun. - biz hep böyle yaşıyoruz! Ot yiyoruz, Yüzyıldır - kuzukulağı ile yaşıyoruz Ruhlarımız kokuştu Sivilcelendik Şarap tafralarına doyduk Evi harabeye çevirdiler Savaştık, asıldık".   "Atlarım dondu, - kurtlardan kaçtık. Bana bir yer gösterin, lamba ışığı altında. Bana bir yer gösterin, istediğim gibi. - Şarkı söylenen, inilti olmayan, yerin altımdan kaymayacağı". "Böyle bir ev Hiç duymadık biz, Dehlizlerde yaşamaya, Alıştık biz. Şafağımız bile karanlık Kötülük içinde ve fısıltılarla İkonların altında Kara kurumlara battık biz". Atların beni getirdiği, gözlerimle gördüğüm, Ve insanların nasıl yaşayabildiklerini anlamadığım, O kokuşmuşluktan, o şekillerin eğri durduğu yerden Kamçımı fırlatarak, paldır küldür uzaklaştım. Ne çok şey kaybolup gitti, ne çok şey yitirildi! Hayat savurdu beni - hala savurmakta. Şarkınızı pek bir acemice mi söyledim Siyah gözler, beyaz örtüler?!
© Hüseyin Avni Dağlı. Çeviri, 2011