Niye bırakmadın ki, Maryuşka, kendini ırmağa, Peki o halde niye susmadın ilanihayet, Sevdiğini silah altına, silah altına aldıklarında, Nasıl gidebildi nişanlın askere?! Acı gözyaşlarımla yıkıyorum kutsal odayı, Uzun yıllar açmamacasına kapatıyorum kapıyı, Göle bir söğüt gibi, söğüt gibi eğiliyorum - İkimiz varız, - aynaya bakar gibi bakıyorum. Küçük karıncaotu - sulu, nane kokulu - Sensiz kırılıyor o, yeller esiyor... Askerin nasibine (ise) askerlik, askerlik düşüyor: O kör kurşunu bir senin göğsünden mi esirgiyor?! Adımlıyorum kırlarda, derin keçi yollarında, Ve kendime gerekir diye gelin tacı örüyorum, Uzun saç bağım - yerlere kadar, yerlere kadar - Sevdiğime saklıyorum - hafiften kır saçlı. Ve işte alacaklar yüzüğümü küçük beyaz tabaktan, Hüzünlü hüzünlü halay dönecek içinde, - Gerçeğe dönüşsün bu falım (tahminim), gerçeğe dönüşsün: Ve dönsün geriye nişanlım bir bahar günü! Eskisi gibi neşeyle şarkı söyle, sen, eve dönecek olan, Avutsun usul usul söylediğin şefkatli sözlerin. Gelininin yuvası - girdap, girdap... Gelene dek bekleyecek Maryuşka - acele et!
© Hüseyin Avni Dağlı. Çeviri, 2012