Ne çiy, ne taş, ne gölet... Yollara aldırmadan
Başka atlara inat bir hızla koşuyorum.
Dörtnal derler koşuma... Hangi at var benimle
Bu çılgın, bu bambaşka rüzgârla yarışacak?
Eyer vuruklarından yara içinde sırtım,
Göletlerden geçerken böğürlerim titriyor.
Ne olur gem takmayın, eyer vurmayın bana,
At sürüsü yanında rüzgâr gibi uçayım.
Hayat mücadelesi dediğimiz yarışta
En gözde at tek benim! Ötekiler dökülür.
Ama herkes atını rahvan bir at sanıyor.
Cokeyim ikircikli, bense aldırmıyorum.
Mahmuzların içime işleyen acısına
Sırıtıyor ön safta koşan atlar sinsice.
Bu acıyla en son mu gireceğim finişe?
Şaşkina dönecek de geri mi kalacağim?
Kulağımda çınlıyan çan sesleri... Cokeyim
Armağanlar sunarak sevmek istiyor beni.
Ah, o çılgın at sürüsüyle koşmalıydım ben.
Ne gem takılmalıydı, ne eyer vurmalıydı!
Ne oldu bana böyle, ben neler istiyorum?
Düşmanın ekmeğine yağ sürüyorum sanki.
Neden aşamıyorum içimdeki engeli.
Bu yarışı kazanmak olanaği hiç mi yok?
Cokeyimi sırtımdan atmam mı gerekecek?
At sürüsünde gibi rüzgâra karışmam mı?
Sırtımda ıslak eyer, ağzımda gem olsa da
Cokeyimi atsam da koşsam ne kaybederim?
Çiyler, taşlar, göletler çok gerilerde kaldı.
Şahlandım, engelleri aşarak öne geçtim.
Zafer kazanmak için mücadele ederken
Sırtımızda binici taşımak gerekir mi?
|